Zehra Müfit Saner. |
Yazı: Ümmühan Kazanç
1876
yılında Ankara’da doğan Zehra Müfit daha çocukken sanata büyük ilgi duyar. Zehra
Müfit Saner, Aktüalite Dergisi’nde yayınlanan Melih Başar ile söyleşisinde
sanata olan ilgisini şu sözlerle anlatır: “Ankara’da
doğdum. Hacı Bayram sülalesindenim. Daha küçük yaştan itibaren resim ve el
işlerine büyük bir ilgi ile bağlıydım. Ankara o zaman bir köy denecek kadar
küçüktü. Okumayı kendi kendime öğrendim. Bu arada Fransızca ve Rumca ile de
meşgul oldum. Size biraz garip gelecek amma evleninceye kadar Ankara’dan
dışarıya bir adım bile atmadım. İstanbul’u daima hayalimde yaşatırdım. Dokuz
yaşında iken hayalen mücessem (somut) bir İstanbul yapmak için çalışmaya
başladım. On iki yaşında bitirdiğim bu eser denizi, kayıkları, ağaçları,
insanları ile bütün tenasup (oran) kaidelerine o kadar uygundu ki pek kısa bir
zaman içinde sanat muhitinde yankılar uyandırdı. Sonraları Vakaluplu ile Mihri
Selami’den resim sanatı üzerine ders görürken bu eserimde birçok kaidelere
bilmeden riayet ettiğimi hayretle gördüm. Heykeltıraşlıkla pek uğraşmadım desem
yeridir. Portre üzerinde ise epeyi çalıştım.”
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Zehra
Müfit Saner’i daha yakından tanıyabilmek için aile soyağacına bakmakta fayda
olacaktır. Müderriszade Nazım Bey (1873-1929)’in torunları Ali Nazım Belger,
Uğur Belger, Rıza Omayer ve Ahmet Omayer tarafından derlenen şiir kitabının
sunum bölümünde, Ali Nazım Bey’in kız kardeşi olan Zehra Müfit Saner (1876-1956)’in
aile geçmişi hakkında önemli bilgiler yer almaktadır.
Ankaralı
bir aileye mensup Ali Nazım Bey ya da Müderriszade Nazım Bey (1873-1929)’in
babası Galip Bey, Hacı Bayram Veli soyundan gelir ve dedesi Sadullah Efendi
dergahın postnişinlerindendir. Galip Bey’in eşi, Nazım Bey’in annesi Adviye
Hanım tek çocuktur ve Anadolu Beylerbeyi Karacabey soyundan gelen Abdülgani
Bey’in kızıdır. Abdülgani Bey’in konağı bugün Ankara’nın Hamamönü-İtfaiye
Meydanı olarak anılan bölgesindedir ve Ali Nazım Bey ile üç kardeşi burada
dünyaya gelir. Nazım Bey, kardeşlerin en büyüğüdür ve üç kız kardeşi vardır: Zehra
(sonraları ZEHRA MÜFİT SANER) adıyla anılır, Sıddıka (Bilavelet-Çocuksuz)
Ulucanlar ve Meliha Bilavelet-Çocuksuz (Anne ayrı kardeş; Galip Bey Baba).
RESSAM ve BELGESEL BEBEKLERİN yaratıcısı ve ustası olarak tarihe geçer. Saner
soyadını eski Meclisi Mebusan azası Mutasarrıf eşi Ahmet Müfit Saner’den almıştır.
Zehra Müfit Saner (1876-1956) Türkiye’nin ilk kadın sanatçıları arasında yer
alır.
Zehra Müfit Saner'in Aile Soyağacı. |
Zehra
Müfit ile evlenecek olan Müfit Bey Ankara’ya Maarif Müdürü olarak gelir.
Beyoğlu Mutasarrıfı’nın oğludur (aslen İzmit, Kandıralı). Aileden Zehra (Müfit)
Hanımı ister. Evlenme niyeti üzerine araştırma yapar; iyi yetişmiş aile kızı
olarak tavsiye edilir. Talep üzerine Zehra Hanım kendisini görmek ister.
Beğenir, evlenirler. Büyük bir çeyiz ile gelin gider. Mutasarrıf kayınbaba önce
Anadolulu gelini pek hoş karşılamaz; kendisine bir mektup dikte ettirir ve
fevkalade kültürlü ve yetenekli olduğunu görerek bu görüşünü değiştirir.
İstanbul’a gelişi hayli sonra oluyor. Zehra Müfit’in çocukları Mübeccel Hanım
(1897) Ankara’da, Ferit Bey (1906) Yanya’da doğar. Mükerrem Bey bebekken
dizanteriden ölür. Mübeccel Hanım (kızı), Yusuf Ziya Ortaç’la nikahlanır.
Babası Müfit Bey Kütahya Mutasarrıfı iken boşanırlar. Daha sonra Ekrem Bey ile
evlenir ve kızı Niyal Hanım doğar.
Ailece,
İzmir’e de giderler ve Müfit Bey İzmir’de Maarif Müdürlüğü görevi yapar.
Dostları arasında Dr. Mustafa Enver, Tahir Kenan (Egene) Beyler, Celile Hanım
(Karşıyakalı) vardır. Zehra Müfit’in hizmetinde bulunan Perver, Şayan, Haver
isimli kızlar Ankara’nın köylerindendir ve Ankara’dan çeyiz olarak giden
yanaşmalardır. Çeyiz olarak hep yanında bulunurlar.
Müfit
Bey 1910 yılında İzmit/Kandıra mebusu olur ve Meşrutiyet Meclisi Mebusanı’na
girer. İttihat ve Terakkiye mensuptur. Bu arada Kütahya Mutasarrıflığı da
yapar. Bu sırada kızı Mübeccel Hanımı boşatır. 1920’de Milli Kurtuluşa katılmak
üzere Ankara’ya gider. Zehra Müfit Hanım kocasını Ankara’ya gitmeye teşvik eder.
Zehra
Müfit Hanım, Halide Edip Hanım’ın da yakın arkadaşıdır. Lütfi Kaleli’nin 4
Kasım 2005 Tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde kaleme aldığı “Bu Cumhuriyet Kolay
Kurulmadı” isimli makalesinde Zehra Müfit ve Halide Edip Adıvar’dan şu sözlerle
bahsetmektedir: “…düşmana karşı direnen başı dik, yüreği pek askere destek
veren kadın ana Halide Edip Adıvar, Kızılay Kadınlar Kolu Başkanı Zehra Müfit
Hanım’la, gencecik yaştaki Afet İnan, kilerindeki zahiresini askerle paylaşan isimsiz
kadınlarımızla kızlarımız…”
Zehra
Müfit Hanım, kocası Ankara’ya gidince, işgal ve harp yılları olduğundan kendi
geçimlerini temin durumunda kalırlar. Bu sırada Halide Edip Hanım’ın tavsiyesi
ile Aksaray’da bir ortaokulda resim öğretmeni arandığı öğrenir, imtihana girer
ve kazanır. Öğretmenliğe başlar ve geçimi anca temin edebilmektedir. Körüklü
bir çanta (ebe çantası) ile Şişli’ye tramvayla erzak taşır. Osmanbey’de kirada
otururlar. Ancak kira paraları da kalmadığı için, Şişli’ye taşınırlar. Kayınbiraderinin
evine sığınırlar. Bir süre orada yaşarlar.
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için
yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru,
Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Zehra
Müfit Saner döneminin önemli girişimcilerinden biridir aynı zamanda. Melih
Başar ile söyleşisinde bu dönemi ilgili de önemli bilgiler veriyor: “On üç yıl ticaretle uğraştım. Öğünmek gibi
olmasın, Türkiye’de bir Türk kadını tarafından açılan il atelye benimdir.
Atelyemde fantezi el işleri, dekorasyon, dikiş üzerine, Londra’dan Amerika’dan
dahi siparişler kabul ediyordum. Atatürk ilk İstanbul’a geldiği zaman bütün
eşyasını hazırladım. Ertuğrul Yatını döşedim, hatta O’na millet tarafından
armağan edilen otomobilin bayrağını kendi elimle işledim. Hayatta
öğünebileceğim bir şey varsa o da budur. Sekiz yıldır da Ankara’dayım ve
öğretmenlik ile meşgulüm.”
İstiklal
Savaşı sonrası Müfit Bey, mebus yapılmayarak, Isparta’ya (Urfa’ya) Mülkiye
Müfettişi olarak gönderilir. Zehra Müfit Hanım bu sırada biriktirdikleri ve
zümrüt yüzüğünü satarak, Pangaltı Zafer Sokak’ta, altı dükkan üstü konak olan
ahşap bir ev satın alır. Pentür işleri yapar. Rum Marika, Ermeni Mari ve Ermeni
Haygüri yardımcılarıdır.
Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi). |
Bu
olaydan sonra “Bebek Yapımı” önemli bir kimlik kazanır. Olgunlaşma Enstitüsü
Akşam Sanat Okullarında “Bebek” kursu açılır. Zehra Müfit Hanım, Beyoğlu
Olgunlaşma Enstitüsü’ne Honorer öğretim üyesi olarak alınır. 1932 yılına kadar
İstanbul’da 13 yıl ticaret ile uğraşır. 1932’den sonra Ankara’ya gider. Zehra
Müfit Saner de Ankara’da Olgunlaşma Enstitüsü Akşam Sanat Okullarında yıllarca
öğretmenlik yapar. Ankara’da 1940’lı yılların başına kadar kalır. Sonra
İstanbul’a döner.
Zehra
Müfit Saner bebeklerin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: “Vücudu beşer ölçüsüne göre telleri kıvırarak ve pamukla bir heykel
üzerinde çalışıyormuş gibi uğraşarak bu biblolar meydana getiriliyor. Tarif
edilince bir iş insana kolaymış gibi görünür, fakat yapmıya kalkınca vaziyet
büsbütün değişir ve zorluk meydana çıkar. Onun için bu işi de bu kısa izahat
kadar kolay sanmayın. Düşünün ki bir ayağı yapabilmek için onun çıplak,
potinli, çizmeli, iskarpinli şekillerini öğrenmek lazım. Yine bir baş üzerinde
çalışırken türlü serpuşları, şapkayı, fesi, kavuğu bilmek icabeder. İşte bütün
bunları öğrendikten sonra yapılanları birbirine eklemek ve meydana getirilene
hareket vermek kalıyor. Bu da yapıldı mı, işimiz tamam…
Ben bu çalışmalarımla iki gaye takip
ediyorum: bunlardan biri; tarihi ve anenevi adetlerimizi, tarihi
şahsiyetlerimizi birer kompozisyonla tesbit edip, onların kaybolmasına,
unutulmasına mani olmaktır. İşte goygoycular, Mevleviler, yeniçeriler, asırlara
göre giyiniş tarzlarımız tesbit edilmiş vaziyette duruyor. Öyle zannediyorum ki
bütün bunlar bir kıyafet müzesinin ilk materyalini de teşkil etmektedirler. Diğer
ve asıl gayem; vatan çocuklarına enerji verip onları ticaret hayatına
sevketmektir. Bence bir kadın, kocasının ihtiyacı olmasa dahi, yardım etmeli,
ona yük olmamalıdır. Bunun için de para kazanmasını bilmelidir. Hiç umulmayan
orijinal bir şeyin büyük bir rağbetle karşılanabileceği hatırdan
çıkarmamalıdır.”
Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi). |
Bunca
başarılı çalışmalara imza atmasına rağmen Zehra Müfit Saner hala yapmak
istediği çok fazla şey olduğunu ancak bunlarını gerçekleştirmek için ömrünün
yetmeyeceğini düşünerek öğretmenlik mesleğine seçer amacı da yarım
bıraktıklarını, yapamadıklarını öğrencilerinin ondan sonra devam ettirmesidir. Zehra
Müfit, zamanının çoğunu çalışarak geçirse de ilgilendiği konulara ve hobilerine
de vakit ayırmayı başarır. Günümüzde hala birçok kişiye örnek olabilecek
açıklamalar yapar: “Doğrusunu isterseniz
hiç boş zamanım yoktur. Yalnız yatağa girdiğim vakit elime bir kitap alır bir
müddet öylece vakit geçiririm. Tarihi ziyadesiyle severim. Edebiyat ile de
meşgul olurum. Fransız edebiyatını bütün diğerlerine tercih ederim. Radyonun
devamlı dinleyicisiyim, alaturkayı severim, fakat garb musikisini de hiçbir
şeye değişmem. Unutmadan söyleyeyim çocukları, seyahati de çok severim. Gençlik
günlerinde dolaştığım Avrupa’dan sonra, şimdi yeni dünyayı görmek istiyorum. Yaşıma
rağmen gençliğin bütün neşesine iştirak etmesini bilirim. Spor ihmal etmediğim
biricik şeydir. Otobüse hiç binmem. Yürümeye bayılırım. Fırsat buldukça mutfağa
girip kendi elimle çocuklarıma ve torunuma bir şeyler hazırlamak, en büyük
zevklerimden birini teşkil eder.”
Tüm
bu çalışmalarının yanı sıra Oğlu Ferit’i Makine Mühendisliği tahsili yapmak
üzere Belçika’ya gönderir. Ferit Bey Brüksel Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği
eğitimini tamamlar. 30 Mart 1931 tarihinde Edirne Erkek Sanat Enstitüsü’nde
göreve başlar. 1936 yılında aynı okulda müdür olur. 1938 yılında Merkez
Teşkilatı’na geçer. Sırasıyla Bakanlık Müfettişliği, Şube Müdürlüğü, Mesleki
Teknik Öğretim Teknik Büro Müdürlüğü, 1949-1954 ve 1958-1960 tarihleri arasında
iki kez Talim Terbiye Kurulu Üyeliği yapar. 1954-58 yılları arasında Mesleki ve
Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nde bulunur. 1960 yılında Dış Münasebetler Genel
Müdürlüğü’ne getirilir. 6 Ağustos 1966 ve 4 Ekim 1971 tarihleri arasında
Bakanlık Müsteşarlığı görevini yürütür ve bu görevden emekli olur.
Zehra
Müfit Hanım’ın ağabeyi Müderriszade Nazım Bey 1929 yılında İstanbul’da ölür.
Bunun üzerine ağabeyinin çocuklarını da himayesine alır. Melahat’ı Dame de
Sion’a verir, Avniye evde misafir olur ve Akşam Sanat Okulu’na gönderir, Sedat
ise Tıbbiye’de okur.
Atatürk
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İstanbul'a ilk gelişinde, Ertuğrul
Yatı'nda öğle yemeğinde (1 Temmuz 1927).
|
1903’te,
Sultan II. Abdülhamit tarafından İngiltere tezgahlarına ısmarlanan bu yata,
Osmanlı Hanedanı’nın kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Bey’in adı
verilir. Ertuğrul, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, yurda gelişinin 15.
yılında kadrodan çıkartılarak bir kenara bağlandıysa da 1924’te, Cumhuriyet’in
2. yılında Cumhurbaşkanlığı Yatı olarak yeniden ele alınır. İstanbul’dan
Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere, 1919’da Samsun’a gitmek üzere ayrılan
Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul’a ancak sekiz yıl sonra 1 Temmuz 1927 günü
Ertuğrul yatının güvertesinde geri döner. Atatürk Ankara’dan trenle İzmit’e
gelir, orada Ertuğrul’a biner. Atatürk bu ziyaretinde İstanbul’da üç ay kalır.
İstanbul’da kaldığı süre içinde Moda Deniz Kulübü’nü ziyaret eder. Deniz
şenliklerini ve yarışları seyretmek için Ertuğrul yatı ile Moda Koyu’na gider.
İlerleyen yıllar içinde, Ertuğrul, Cumhurbaşkanlık devlet yatı olarak, ülkemizi
ziyaret eden yabancı hükümdar ile devlet başkanlarının ağırlanmasında ev
sahipliği yapmayı sürdürür.
Zehra
Müfit Saner de tahminen 1927 yılında Atatürk için Ertuğrul yatının tüm
dekorasyonunu yapar. Hayatta en çok gurur duyduğu çalışmalarından biridir. Melih
Başar ile söyleşisinde şu önemli cümleyi de görüyoruz. “Hayatta sizi en çok
heyecanlandıran nedir” sorusuna şu cevabı verir Zehra Müfit Saner: “Memleketimi üstün ve güzel görmek”.
ZEHRA MÜFİT SANER’İN ESERLERİ
1-ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARINDA YAPTIĞI
MAKETLER
a-Çankaya’da
bağda yaptığı “Bahçe” maketi, nerede olduğu bilinmiyor.
b-Kız
Öğretmen Okulu’nda yaptığı “Köy” maketi, bir Bakanlığa hediye edilmiş ve eğer
hala duruyorsa, bir bakanlık veya genel müdürlükte vitrin içinde olabilir.
2-YAĞLIBOYA VE KARAKALEM RESİM
ÇALIŞMALARI
a-Celile Hanım’ın boya kalemi ile Portresi: İzmir’de torunu
Tahir Kenan Egene’de bulunuyor.
b-Enterior-Natürmort (Oda-Divan-Ud): Mübeccel Hanım’dan
kızı Niyal Hanıma geçmiş, Niyal Hanım’ın vefatından sonra yok olmuş.
c-Ahmet Müfit Saner’in Portresi: Mübeccel
Hanım’ın kızı Niyal Hanım’ın emanetinde iken ölümü ile yok olmuş. Komşu Yılmaz
Uslu, portrenin kendisine hediye edildiğini söylüyor ancak göstermiyormuş. Diğer
çalışmaları, torunu Niyal Hanım’ın ölümünden sonra yakın arkadaşı Gülay Abut
tarafından alınmış olabilir.
d-Yanaşma Haver’in yağlıboya Portesi: Zehra Müfit
Saner’in kendi evinde asılıymış. Daha sonra oğlu Ferit Saner’den, Ferit
Saner’in son eşi ve oğlu Ahmet Müfit Saner’in annesi Beril Işık Hanım’a kaldığı
tahmin ediliyor.
e-Yanaşma Şayan’ın yağlıboya Portesi: Mübeccel
Hanım’dan Niyal Hanım’a kaldığı tahmin ediliyor.
3-BEBEKLER
1-Esas koleksiyonu bir vitrin
içinde Mübeccel Bayramveli’deydi. Onun ölümü ile kızı Niyal Hanım’a geçti.
Niyal Hanım kendi ölümünden birkaç yıl önce Melahat Hanım’ın oğlu Ahmet Omayer’e;
“Ben o bebekleri sattım” demiş, ancak söylediği satış fiyatı son derece düşük.
2- Zehra Müfit Hanım’a ait bir
takım kompozisyonlar bugün Ankara’da Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenmektedir. 2009
yılında öğrencisi Nimet Demirbağ Sanlıman tarafından müzede bu eserler
fotoğraflanmıştır. Eserler, Müzenin Esnaf Sokağı olarak bilinen vitrininde yer
alıyor. Müze’nin verdiği bilgiye göre, 1930’lara tekabül eden kitre bebek
sanatının başlangıcını bu vitrinde görmek mümkün. Türkiye’deki ilk kitre bebek
sanatçısı Zehra Müfit Saner’dir ve Zehra Müfit Saner 1930’lu yıllarda kitre
bebek yapmaya başlamış ve çocuk yaşlardayken Rahmi Bey ve ablası Semahat Hanım
da Zehra Hanım’dan ders almışlar. Yer alan tüm figürler Zehra Hanım tarafından
yapılmışken aldığı eğitimler neticesinde Rahmi Bey de henüz sekiz yaşındayken
kadın figürünü, Semahat Hanım ise köpek figürünü yapmışlar.
3-Zehra Müfit Hoca’nın Mısır
Pişiricisi, Kadın Tasvirleri gibi eserleri vardı. Bunların birkaçı (ufak
çalışmalar) A. Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. Oğlu’na kalmıştır.
4-Ahmet Omayer’de iki adet Zehra
Müfit figürü (Nasrettin Hoca ve Hoca) bulunmaktadır.
5-Rıza Omayer’de bir adet Zehra
Müfit figürü (Namaz Kılan Nine) bulunmaktadır.
6-Uğur Belger’de bir adet Zehra
Müfit (Eşeği ve Yaşlı Adam) figürü bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
Uğur
Belger’in Arşivi (Zehra Müfit Saner’in ağabeyi Müderriszade Nazım Bey’in
torunu).
Nimet
Demirbağ Sanlıman (öğrencisi) arşivi ve söyleşileri
Ali
Nazım Belger; Uğur Belger; Rıza Omayer; Ahmet Omayer; Osmanlı Edebiyatının Son Divan Şairlerinden Müderriszade Nazım Bey’in
(1873-1929) Düzenlenmemiş Divanı 7 Sır Defteri, Kültür Bakanlığı Sertifika
No: 16613, Tibyan Yayıncılık, İzmir Şubat 2011, (ISBN: 978-9944-172-59-2)
Melih
Başar (Röportaj), Sanatkar Zehra Müfit Saner, Aktüalite Dergisi.
Lütfi
Kaleli, Bu Cumhuriyet Kolay Kurulmadı,
Cumhuriyet Gazetesi, 4 Kasım 2005.
Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi). |
1950
yılında bir tanıdığımızın evinde Onun bebeklerini gördüğümde içimde ne olduğunu
bilemediğim ama hep aradığım şeyi bulmuş olmanın sevincini yaşadım. Hiç vakit
kaybetmeden randevu alıp görüşmek ve beni öğrencisi olarak kabul edip
edemeyeceğini öğrenmek üzere Kadıköy Kantarcı Semtindeki evine gittim. O gün
yaşadığım heyecanı hiç unutmuyorum. Bahçe içinde, iki katlı güzel bir evde
eşiyle yaşıyorlardı.
Daha
sonraki haftalarda olduğu gibi, onu kanepesine gömülmüş, ince çerçeveli gözlüğü
gözünde, ak saçlı başı yaptığı işin üstüne eğilmiş, çalışırken buldum. Önündeki
masanın üzerinde içinde aletlerinin, malzemelerinin, yeni başladığı bebeğin
kolları, bacakları ve daha bir sürü teferruatın bulunduğu tezgah dikkatimi
çekti. Beni güler yüzle buyur etti. Orada olduğumdan memnuniyet duyduğumu ifade
eden sözler söyledikten sonra ‘yanıma otur, dikkatlice seyret, eğer hoşuna
giderse haftaya malzemelerini alır, derse başlarsın, inşallah devamlı bir
talebe olursun’ dedi. İleriki yıllarda sanırım Hocamın arzusunu yerine getirmiş
oldum.
Onun
ellerini hayranlıkla seyrederken içimde, yeni mezun olduğum Arnavutköy Amerikan
Kız Koleji (Robert Koleji)’nde Amerikalı bir öğretmenimizin açtığı hobi
kursunda öğrendiğimiz üç boyutlu insan figürlerini yaparken içimde hissettiğim
coşkuyu yaşadım. Orada ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum ama ayrılırken ‘Ben bu
işi yapabilirim’ diye düşündüğümü çok iyi biliyorum.
Evimiz
Cihangir’deydi. Yolda hep, bu kadar yaşlı birinin bu denli ince işi nasıl
yapabildiğini şaşkınlıkla düşündüm. Fakat her hafta derse gittiğimde onu daha
genç buluyordum, sohbet ettikçe sanatına, bilgisine, tecrübelerine ve yaşadığı
hayat mücadelesine hayran kalıyordum.
Çağdaş
ve yaratıcı kişiliğiyle etrafına enerji dağıtan hocamın yanından ayrıldığımda
bir an evvel eve varıp çalışmaya başlamak için sabırsızlanıyordum. Zaman içinde
sanki akran iki arkadaş gibi olmuştuk. Beraber sergilere, konferanslara
gidiyorduk.
1955
yılında Spor Sergi Sarayında açılan Uluslararası Bebek Sergisi’ne katıldık. En
çok ilgi gören ve beğenilen vitrinler bizimkilerdi. Aynı yılın sonunda Beyoğlu’ndaki
Amerikan Haberler Merkezinde açtığım ilk kişisel sergimi gezerken, hocam da
benim kadar heyecanlıydı. Bana; ‘Nimet, artık gözüm arkamda kalmayacak. Elimi
sana veriyorum, benden sonra bu sanatı sen yaşatacaksın’ dedi.
Yıllardır
Türkiye’de ve dünyada sergiler, söyleşiler, dia gösterileri, röportajlar, internet
programları yaparak bu misyonu sürdürmekteyim. Ayrıca Halk Evleri
Merkezlerinde, Derneklerde, evimde onlarca kişiye ders verdim. Fakat maalesef
karşıma ‘devamlı bir talebe’ çıkmadı, üzgünüm.
Birkaç
yıl sonra, bir sohbet esnasında Hocam birlikte bir atölye açmayı teklif etti. ‘Benim
tecrübem, senin emeğin ile bunu yapabiliriz’ dedi. Fakat ben, ne iş ne de
ticaret konusunda hiç bilgim ve deneyimim olmadığı için cesaret edemedim. Ama
bu teklif, yıllar içinde bana cesaret gücü vermiş olacak ki 1960 yılında
İstiklal Caddesi’ndeki Elif Bebek Atölyesini açtım. Zehra Müfit Saner 1956
yılında aramızdan ayrılmıştı. O yoktu ama ben onun dileğini yerine getirmiş
olmaktan çok mutluydum.
Hobi
olarak başladığım bu uğraşın bana bunca geniş ve renkli ufuklar açacağını ve
bir bakıma hayatımı yönlendireceğini hiç düşünmemiştim. Hocam Zehra Müfit Saner’in
benim hayatımdaki yeri çok kıymetli ve önemli demekte haklıyım değil mi?”
BİLGİ İÇİN
kitrebebekyaraticisi@gmail.com
Zehra Müfit Saner, Gençlik Yılları. |
Zehra Müfit Saner Öğrencileri ile Birlikte. |
Zehra Müfit Saner Ankara Akşam Kız Sanat Okulundaki Atölyesinde Öğrencileri ile Birlikte. |
Zehra Müfit Saner Ankara Akşam Kız Sanat Okulundaki Atölyesinde Öğrencilerine Zeybek Motifleri Hakkında Bilgi Veriyor. |
Zehra Müfit Saner'in Bir Öğrencisi Zeybek Figürleri ile. |
Zehra Müfit Saner. |
Dr. Mustafa Sedat Belger, solda Melahat (Omayer), sağda F. Avniye Belger ve ortada Zehra Müfit Saner. |
Zehra Müfit Saner, “Celile Hanım Portresi”, karton üzerine boya kalemi. |
Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi). |
Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi). |
Zehra
Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf:
Nimet Sanlıman arşivi).
|
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figür, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Yaşlı kadın ve köpek figürü Zehra Müfit Saner’den dersler alan Sayın Rahmi M. Koç ve ablası Semahat Arsel tarafından 1938 yılında yapılmıştır, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner bebeği 1, Ahmet Omayer Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner bebeği 2, Ahmet Omayer Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner bebeği, Rıza Omayer Koleksiyonu. |
Zehra Müfit Saner bebeği, Uğur Belger Koleksiyonu, 15x15x15 cm. |