28 Mart 2016 Pazartesi

ZEHRA MÜFİT SANER (1876-1956)

Zehra Müfit Saner.
RESSAM ve Kitre ve Pamuk ile yapılan daha çok BELGESEL BEBEK olarak bilinen TEMALI FİGÜRLERİN yaratıcısı ve ustası olarak tarihe geçen ZEHRA MÜFİT SANER, Türkiye’nin ilk kadın sanatçıları arasında yer alır. Türkiye’de bir Türk kadını tarafından açılan ilk el işleri, dikiş, nakış, dekorasyon atölyesi de Zehra Müfit’e aittir. Atatürk için Ertuğrul Yatını da dekore etme onuruna sahip olmuştur.

Yazı: Ümmühan Kazanç

1876 yılında Ankara’da doğan Zehra Müfit daha çocukken sanata büyük ilgi duyar. Zehra Müfit Saner, Aktüalite Dergisi’nde yayınlanan Melih Başar ile söyleşisinde sanata olan ilgisini şu sözlerle anlatır: “Ankara’da doğdum. Hacı Bayram sülalesindenim. Daha küçük yaştan itibaren resim ve el işlerine büyük bir ilgi ile bağlıydım. Ankara o zaman bir köy denecek kadar küçüktü. Okumayı kendi kendime öğrendim. Bu arada Fransızca ve Rumca ile de meşgul oldum. Size biraz garip gelecek amma evleninceye kadar Ankara’dan dışarıya bir adım bile atmadım. İstanbul’u daima hayalimde yaşatırdım. Dokuz yaşında iken hayalen mücessem (somut) bir İstanbul yapmak için çalışmaya başladım. On iki yaşında bitirdiğim bu eser denizi, kayıkları, ağaçları, insanları ile bütün tenasup (oran) kaidelerine o kadar uygundu ki pek kısa bir zaman içinde sanat muhitinde yankılar uyandırdı. Sonraları Vakaluplu ile Mihri Selami’den resim sanatı üzerine ders görürken bu eserimde birçok kaidelere bilmeden riayet ettiğimi hayretle gördüm. Heykeltıraşlıkla pek uğraşmadım desem yeridir. Portre üzerinde ise epeyi çalıştım.”


Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.
ZEHRA MÜFİT SANER’İN AİLESİ
Zehra Müfit Saner’i daha yakından tanıyabilmek için aile soyağacına bakmakta fayda olacaktır. Müderriszade Nazım Bey (1873-1929)’in torunları Ali Nazım Belger, Uğur Belger, Rıza Omayer ve Ahmet Omayer tarafından derlenen şiir kitabının sunum bölümünde, Ali Nazım Bey’in kız kardeşi olan Zehra Müfit Saner (1876-1956)’in aile geçmişi hakkında önemli bilgiler yer almaktadır.
Ankaralı bir aileye mensup Ali Nazım Bey ya da Müderriszade Nazım Bey (1873-1929)’in babası Galip Bey, Hacı Bayram Veli soyundan gelir ve dedesi Sadullah Efendi dergahın postnişinlerindendir. Galip Bey’in eşi, Nazım Bey’in annesi Adviye Hanım tek çocuktur ve Anadolu Beylerbeyi Karacabey soyundan gelen Abdülgani Bey’in kızıdır. Abdülgani Bey’in konağı bugün Ankara’nın Hamamönü-İtfaiye Meydanı olarak anılan bölgesindedir ve Ali Nazım Bey ile üç kardeşi burada dünyaya gelir. Nazım Bey, kardeşlerin en büyüğüdür ve üç kız kardeşi vardır: Zehra (sonraları ZEHRA MÜFİT SANER) adıyla anılır, Sıddıka (Bilavelet-Çocuksuz) Ulucanlar ve Meliha Bilavelet-Çocuksuz (Anne ayrı kardeş; Galip Bey Baba). RESSAM ve BELGESEL BEBEKLERİN yaratıcısı ve ustası olarak tarihe geçer. Saner soyadını eski Meclisi Mebusan azası Mutasarrıf eşi Ahmet Müfit Saner’den almıştır. Zehra Müfit Saner (1876-1956) Türkiye’nin ilk kadın sanatçıları arasında yer alır.


Zehra Müfit Saner'in Aile Soyağacı.

Zehra Müfit’in çocukluğu Ganibey Konağında (Karyağdı Türbesi Yakını Viran Hamam ile karşı karşıya, itfaiyenin bulunduğu yer) geçer. Babası Galip Bey Müderriszade iç güveysidir (Hacı Bayram ahfadı). Eve gelen hocalardan ilk (temel) öğrenimini alır.

Zehra Müfit ile evlenecek olan Müfit Bey Ankara’ya Maarif Müdürü olarak gelir. Beyoğlu Mutasarrıfı’nın oğludur (aslen İzmit, Kandıralı). Aileden Zehra (Müfit) Hanımı ister. Evlenme niyeti üzerine araştırma yapar; iyi yetişmiş aile kızı olarak tavsiye edilir. Talep üzerine Zehra Hanım kendisini görmek ister. Beğenir, evlenirler. Büyük bir çeyiz ile gelin gider. Mutasarrıf kayınbaba önce Anadolulu gelini pek hoş karşılamaz; kendisine bir mektup dikte ettirir ve fevkalade kültürlü ve yetenekli olduğunu görerek bu görüşünü değiştirir. İstanbul’a gelişi hayli sonra oluyor. Zehra Müfit’in çocukları Mübeccel Hanım (1897) Ankara’da, Ferit Bey (1906) Yanya’da doğar. Mükerrem Bey bebekken dizanteriden ölür. Mübeccel Hanım (kızı), Yusuf Ziya Ortaç’la nikahlanır. Babası Müfit Bey Kütahya Mutasarrıfı iken boşanırlar. Daha sonra Ekrem Bey ile evlenir ve kızı Niyal Hanım doğar.

Ailece, İzmir’e de giderler ve Müfit Bey İzmir’de Maarif Müdürlüğü görevi yapar. Dostları arasında Dr. Mustafa Enver, Tahir Kenan (Egene) Beyler, Celile Hanım (Karşıyakalı) vardır. Zehra Müfit’in hizmetinde bulunan Perver, Şayan, Haver isimli kızlar Ankara’nın köylerindendir ve Ankara’dan çeyiz olarak giden yanaşmalardır. Çeyiz olarak hep yanında bulunurlar.


Zehra Müfit Saner, “Yanaşma Haver Portresi”, yağlıboya.


1907-1908 İSTANBUL’A GELİŞLERİ
Müfit Bey 1910 yılında İzmit/Kandıra mebusu olur ve Meşrutiyet Meclisi Mebusanı’na girer. İttihat ve Terakkiye mensuptur. Bu arada Kütahya Mutasarrıflığı da yapar. Bu sırada kızı Mübeccel Hanımı boşatır. 1920’de Milli Kurtuluşa katılmak üzere Ankara’ya gider. Zehra Müfit Hanım kocasını Ankara’ya gitmeye teşvik eder.

Zehra Müfit Hanım, Halide Edip Hanım’ın da yakın arkadaşıdır. Lütfi Kaleli’nin 4 Kasım 2005 Tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde kaleme aldığı “Bu Cumhuriyet Kolay Kurulmadı” isimli makalesinde Zehra Müfit ve Halide Edip Adıvar’dan şu sözlerle bahsetmektedir: “…düşmana karşı direnen başı dik, yüreği pek askere destek veren kadın ana Halide Edip Adıvar, Kızılay Kadınlar Kolu Başkanı Zehra Müfit Hanım’la, gencecik yaştaki Afet İnan, kilerindeki zahiresini askerle paylaşan isimsiz kadınlarımızla kızlarımız…”


Zehra Müfit Saner'in en son öğrencilerinden Nimet Demirbağ Sanlıman için özel olarak yaptığı desen çalışması. Eserin alt kısmında şu ithaf sözleri yer alıyor: "Çok Kıymetli Tatlı Kızım Nimetçiğime hatıra, Zehra Müfit Saner, 20.2.1955".
Zehra Müfit Hanım, kocası Ankara’ya gidince, işgal ve harp yılları olduğundan kendi geçimlerini temin durumunda kalırlar. Bu sırada Halide Edip Hanım’ın tavsiyesi ile Aksaray’da bir ortaokulda resim öğretmeni arandığı öğrenir, imtihana girer ve kazanır. Öğretmenliğe başlar ve geçimi anca temin edebilmektedir. Körüklü bir çanta (ebe çantası) ile Şişli’ye tramvayla erzak taşır. Osmanbey’de kirada otururlar. Ancak kira paraları da kalmadığı için, Şişli’ye taşınırlar. Kayınbiraderinin evine sığınırlar. Bir süre orada yaşarlar.


Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.

Bir gün Beyoğlu’na gider; tesadüf, çeyiz ve nakış işleri yapan Eskinazi’nin dükkanına uğrar. İş talep eder ve örnek bir iş yapması istenir. O gece ayaklı makine ile sabaha kadar örnek iş yapar, kolalar ve götürür. Hayran olurlar. Kendisi için büyük, raice göre küçük bir para alır. Bu şekilde devam ederken, Beyoğlu’nda Singer’e uğrar ve taksitle iki adet dikiş-nakış makinesi alır. Evde çalışmaya başlar. Bir süre sonra Pangaltı’da Haylayf Pastanesinin sırasında, altı dükkan üstü bir göz oda olan evi tutar. Ve buraya taşınırlar. Tüm aile ve yanaşmaları, beraberce hem yaşar hem çalışırlar. Zehra Müfit Hanım, İstanbul’daki atölyesinde çok iyi iş yapar ve para kazanır.

Zehra Müfit Saner döneminin önemli girişimcilerinden biridir aynı zamanda. Melih Başar ile söyleşisinde bu dönemi ilgili de önemli bilgiler veriyor: “On üç yıl ticaretle uğraştım. Öğünmek gibi olmasın, Türkiye’de bir Türk kadını tarafından açılan il atelye benimdir. Atelyemde fantezi el işleri, dekorasyon, dikiş üzerine, Londra’dan Amerika’dan dahi siparişler kabul ediyordum. Atatürk ilk İstanbul’a geldiği zaman bütün eşyasını hazırladım. Ertuğrul Yatını döşedim, hatta O’na millet tarafından armağan edilen otomobilin bayrağını kendi elimle işledim. Hayatta öğünebileceğim bir şey varsa o da budur. Sekiz yıldır da Ankara’dayım ve öğretmenlik ile meşgulüm.”

İstiklal Savaşı sonrası Müfit Bey, mebus yapılmayarak, Isparta’ya (Urfa’ya) Mülkiye Müfettişi olarak gönderilir. Zehra Müfit Hanım bu sırada biriktirdikleri ve zümrüt yüzüğünü satarak, Pangaltı Zafer Sokak’ta, altı dükkan üstü konak olan ahşap bir ev satın alır. Pentür işleri yapar. Rum Marika, Ermeni Mari ve Ermeni Haygüri yardımcılarıdır.


Zehra Müfit Saner bebeği,
Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu.
(Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi).
İlginç bir tesadüf sonucu KİTRE BEBEK fikri doğar. Melih Başar ile söyleşisinden temalı bebeklerin nasıl ortaya çıktığını ise şöyle anlatıyor: “Kızılay’ın Kermesi dolayısıyla beynelmilel bir bebek sergisi açılıyordu. Filipin adalarından dahi bu sergiye iştirak eden sanatçılar vardı. Bu hususta bana da bir teklif yapıldı. Böyle büyük bir müsabakaya girmek için cesaret sahibi olmak lazımdı. Her ne ise, ben de kendi milli adetlerimize, ananelerimize uygun, 19. asra ait bir arzuhalci kompozisyonu ile sergiye iştirak ettim. Konkur neticesinde birinciliği kazandığım bildirildiği zaman duyduğum hayret bugün gibi hatırımdadır. İşte o günden sonra bebekçiliğe başladım ve zamanla sanatımı tekamül ettirdim.”

Bu olaydan sonra “Bebek Yapımı” önemli bir kimlik kazanır. Olgunlaşma Enstitüsü Akşam Sanat Okullarında “Bebek” kursu açılır. Zehra Müfit Hanım, Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü’ne Honorer öğretim üyesi olarak alınır. 1932 yılına kadar İstanbul’da 13 yıl ticaret ile uğraşır. 1932’den sonra Ankara’ya gider. Zehra Müfit Saner de Ankara’da Olgunlaşma Enstitüsü Akşam Sanat Okullarında yıllarca öğretmenlik yapar. Ankara’da 1940’lı yılların başına kadar kalır. Sonra İstanbul’a döner.

Zehra Müfit Saner bebeklerin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: “Vücudu beşer ölçüsüne göre telleri kıvırarak ve pamukla bir heykel üzerinde çalışıyormuş gibi uğraşarak bu biblolar meydana getiriliyor. Tarif edilince bir iş insana kolaymış gibi görünür, fakat yapmıya kalkınca vaziyet büsbütün değişir ve zorluk meydana çıkar. Onun için bu işi de bu kısa izahat kadar kolay sanmayın. Düşünün ki bir ayağı yapabilmek için onun çıplak, potinli, çizmeli, iskarpinli şekillerini öğrenmek lazım. Yine bir baş üzerinde çalışırken türlü serpuşları, şapkayı, fesi, kavuğu bilmek icabeder. İşte bütün bunları öğrendikten sonra yapılanları birbirine eklemek ve meydana getirilene hareket vermek kalıyor. Bu da yapıldı mı, işimiz tamam…
Ben bu çalışmalarımla iki gaye takip ediyorum: bunlardan biri; tarihi ve anenevi adetlerimizi, tarihi şahsiyetlerimizi birer kompozisyonla tesbit edip, onların kaybolmasına, unutulmasına mani olmaktır. İşte goygoycular, Mevleviler, yeniçeriler, asırlara göre giyiniş tarzlarımız tesbit edilmiş vaziyette duruyor. Öyle zannediyorum ki bütün bunlar bir kıyafet müzesinin ilk materyalini de teşkil etmektedirler. Diğer ve asıl gayem; vatan çocuklarına enerji verip onları ticaret hayatına sevketmektir. Bence bir kadın, kocasının ihtiyacı olmasa dahi, yardım etmeli, ona yük olmamalıdır. Bunun için de para kazanmasını bilmelidir. Hiç umulmayan orijinal bir şeyin büyük bir rağbetle karşılanabileceği hatırdan çıkarmamalıdır.”


Zehra Müfit Saner bebeği,
Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu.
(Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi).
Kitre bebek yapımı çok masraflı bir iş değildir ama çok fazla emek gerektirir. Zehra Müfit bu konuda şunları söylemektedir: “Masraf söylenmeyecek kadar az bir şey tutar, fakat dediğim gibi emeği çoktur bu işin. Çünkü terzilik, kuyumculuk, erkek elbiseciliği, ayakkabıcılık v.s. gibi her sanattan bir şeyler bilmek icab eder.”

Bunca başarılı çalışmalara imza atmasına rağmen Zehra Müfit Saner hala yapmak istediği çok fazla şey olduğunu ancak bunlarını gerçekleştirmek için ömrünün yetmeyeceğini düşünerek öğretmenlik mesleğine seçer amacı da yarım bıraktıklarını, yapamadıklarını öğrencilerinin ondan sonra devam ettirmesidir. Zehra Müfit, zamanının çoğunu çalışarak geçirse de ilgilendiği konulara ve hobilerine de vakit ayırmayı başarır. Günümüzde hala birçok kişiye örnek olabilecek açıklamalar yapar: “Doğrusunu isterseniz hiç boş zamanım yoktur. Yalnız yatağa girdiğim vakit elime bir kitap alır bir müddet öylece vakit geçiririm. Tarihi ziyadesiyle severim. Edebiyat ile de meşgul olurum. Fransız edebiyatını bütün diğerlerine tercih ederim. Radyonun devamlı dinleyicisiyim, alaturkayı severim, fakat garb musikisini de hiçbir şeye değişmem. Unutmadan söyleyeyim çocukları, seyahati de çok severim. Gençlik günlerinde dolaştığım Avrupa’dan sonra, şimdi yeni dünyayı görmek istiyorum. Yaşıma rağmen gençliğin bütün neşesine iştirak etmesini bilirim. Spor ihmal etmediğim biricik şeydir. Otobüse hiç binmem. Yürümeye bayılırım. Fırsat buldukça mutfağa girip kendi elimle çocuklarıma ve torunuma bir şeyler hazırlamak, en büyük zevklerimden birini teşkil eder.”

Tüm bu çalışmalarının yanı sıra Oğlu Ferit’i Makine Mühendisliği tahsili yapmak üzere Belçika’ya gönderir. Ferit Bey Brüksel Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği eğitimini tamamlar. 30 Mart 1931 tarihinde Edirne Erkek Sanat Enstitüsü’nde göreve başlar. 1936 yılında aynı okulda müdür olur. 1938 yılında Merkez Teşkilatı’na geçer. Sırasıyla Bakanlık Müfettişliği, Şube Müdürlüğü, Mesleki Teknik Öğretim Teknik Büro Müdürlüğü, 1949-1954 ve 1958-1960 tarihleri arasında iki kez Talim Terbiye Kurulu Üyeliği yapar. 1954-58 yılları arasında Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nde bulunur. 1960 yılında Dış Münasebetler Genel Müdürlüğü’ne getirilir. 6 Ağustos 1966 ve 4 Ekim 1971 tarihleri arasında Bakanlık Müsteşarlığı görevini yürütür ve bu görevden emekli olur.

Zehra Müfit Hanım’ın ağabeyi Müderriszade Nazım Bey 1929 yılında İstanbul’da ölür. Bunun üzerine ağabeyinin çocuklarını da himayesine alır. Melahat’ı Dame de Sion’a verir, Avniye evde misafir olur ve Akşam Sanat Okulu’na gönderir, Sedat ise Tıbbiye’de okur.

Atatürk Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İstanbul'a ilk gelişinde, Ertuğrul Yatı'nda öğle yemeğinde (1 Temmuz 1927).

ATATÜRK İÇİN ERTUĞRUL YATI’NIN DEKORASYONU
1903’te, Sultan II. Abdülhamit tarafından İngiltere tezgahlarına ısmarlanan bu yata, Osmanlı Hanedanı’nın kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Bey’in adı verilir. Ertuğrul, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, yurda gelişinin 15. yılında kadrodan çıkartılarak bir kenara bağlandıysa da 1924’te, Cumhuriyet’in 2. yılında Cumhurbaşkanlığı Yatı olarak yeniden ele alınır. İstanbul’dan Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere, 1919’da Samsun’a gitmek üzere ayrılan Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul’a ancak sekiz yıl sonra 1 Temmuz 1927 günü Ertuğrul yatının güvertesinde geri döner. Atatürk Ankara’dan trenle İzmit’e gelir, orada Ertuğrul’a biner. Atatürk bu ziyaretinde İstanbul’da üç ay kalır. İstanbul’da kaldığı süre içinde Moda Deniz Kulübü’nü ziyaret eder. Deniz şenliklerini ve yarışları seyretmek için Ertuğrul yatı ile Moda Koyu’na gider. İlerleyen yıllar içinde, Ertuğrul, Cumhurbaşkanlık devlet yatı olarak, ülkemizi ziyaret eden yabancı hükümdar ile devlet başkanlarının ağırlanmasında ev sahipliği yapmayı sürdürür.  
Zehra Müfit Saner de tahminen 1927 yılında Atatürk için Ertuğrul yatının tüm dekorasyonunu yapar. Hayatta en çok gurur duyduğu çalışmalarından biridir. Melih Başar ile söyleşisinde şu önemli cümleyi de görüyoruz. “Hayatta sizi en çok heyecanlandıran nedir” sorusuna şu cevabı verir Zehra Müfit Saner: “Memleketimi üstün ve güzel görmek”.

ZEHRA MÜFİT SANER’İN ESERLERİ

1-ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARINDA YAPTIĞI MAKETLER
a-Çankaya’da bağda yaptığı “Bahçe” maketi, nerede olduğu bilinmiyor.
b-Kız Öğretmen Okulu’nda yaptığı “Köy” maketi, bir Bakanlığa hediye edilmiş ve eğer hala duruyorsa, bir bakanlık veya genel müdürlükte vitrin içinde olabilir.

2-YAĞLIBOYA VE KARAKALEM RESİM ÇALIŞMALARI
a-Celile Hanım’ın boya kalemi ile Portresi: İzmir’de torunu Tahir Kenan Egene’de bulunuyor.
b-Enterior-Natürmort (Oda-Divan-Ud): Mübeccel Hanım’dan kızı Niyal Hanıma geçmiş, Niyal Hanım’ın vefatından sonra yok olmuş.
c-Ahmet Müfit Saner’in Portresi: Mübeccel Hanım’ın kızı Niyal Hanım’ın emanetinde iken ölümü ile yok olmuş. Komşu Yılmaz Uslu, portrenin kendisine hediye edildiğini söylüyor ancak göstermiyormuş. Diğer çalışmaları, torunu Niyal Hanım’ın ölümünden sonra yakın arkadaşı Gülay Abut tarafından alınmış olabilir.
d-Yanaşma Haver’in yağlıboya Portesi: Zehra Müfit Saner’in kendi evinde asılıymış. Daha sonra oğlu Ferit Saner’den, Ferit Saner’in son eşi ve oğlu Ahmet Müfit Saner’in annesi Beril Işık Hanım’a kaldığı tahmin ediliyor.
e-Yanaşma Şayan’ın yağlıboya Portesi: Mübeccel Hanım’dan Niyal Hanım’a kaldığı tahmin ediliyor.

3-BEBEKLER
1-Esas koleksiyonu bir vitrin içinde Mübeccel Bayramveli’deydi. Onun ölümü ile kızı Niyal Hanım’a geçti. Niyal Hanım kendi ölümünden birkaç yıl önce Melahat Hanım’ın oğlu Ahmet Omayer’e; “Ben o bebekleri sattım” demiş, ancak söylediği satış fiyatı son derece düşük.

2- Zehra Müfit Hanım’a ait bir takım kompozisyonlar bugün Ankara’da Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenmektedir. 2009 yılında öğrencisi Nimet Demirbağ Sanlıman tarafından müzede bu eserler fotoğraflanmıştır. Eserler, Müzenin Esnaf Sokağı olarak bilinen vitrininde yer alıyor. Müze’nin verdiği bilgiye göre, 1930’lara tekabül eden kitre bebek sanatının başlangıcını bu vitrinde görmek mümkün. Türkiye’deki ilk kitre bebek sanatçısı Zehra Müfit Saner’dir ve Zehra Müfit Saner 1930’lu yıllarda kitre bebek yapmaya başlamış ve çocuk yaşlardayken Rahmi Bey ve ablası Semahat Hanım da Zehra Hanım’dan ders almışlar. Yer alan tüm figürler Zehra Hanım tarafından yapılmışken aldığı eğitimler neticesinde Rahmi Bey de henüz sekiz yaşındayken kadın figürünü, Semahat Hanım ise köpek figürünü yapmışlar.

3-Zehra Müfit Hoca’nın Mısır Pişiricisi, Kadın Tasvirleri gibi eserleri vardı. Bunların birkaçı (ufak çalışmalar) A. Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. Oğlu’na kalmıştır.

4-Ahmet Omayer’de iki adet Zehra Müfit figürü (Nasrettin Hoca ve Hoca) bulunmaktadır.

5-Rıza Omayer’de bir adet Zehra Müfit figürü (Namaz Kılan Nine) bulunmaktadır.

6-Uğur Belger’de bir adet Zehra Müfit (Eşeği ve Yaşlı Adam) figürü bulunmaktadır.


KAYNAKÇA
Uğur Belger’in Arşivi (Zehra Müfit Saner’in ağabeyi Müderriszade Nazım Bey’in torunu).

Nimet Demirbağ Sanlıman (öğrencisi) arşivi ve söyleşileri

Ali Nazım Belger; Uğur Belger; Rıza Omayer; Ahmet Omayer; Osmanlı Edebiyatının Son Divan Şairlerinden Müderriszade Nazım Bey’in (1873-1929) Düzenlenmemiş Divanı 7 Sır Defteri, Kültür Bakanlığı Sertifika No: 16613, Tibyan Yayıncılık, İzmir Şubat 2011, (ISBN: 978-9944-172-59-2)

Melih Başar (Röportaj), Sanatkar Zehra Müfit Saner, Aktüalite Dergisi.

Lütfi Kaleli, Bu Cumhuriyet Kolay Kurulmadı, Cumhuriyet Gazetesi, 4 Kasım 2005.


Zehra Müfit Saner bebeği,
Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu.
(Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi).
EN SON ÖĞRENCİSİ NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN, HOCASI ZEHRA MÜFİT SANER’İ ANLATIYOR: “Hocam Zehra Müfit Saner, Türkiye’ye özgü el yapımı Belgesel Kitre Bebekçiliğinin yaratıcısıdır. Onun, benim hayatımdaki yeri çok kıymetli ve önemlidir.
1950 yılında bir tanıdığımızın evinde Onun bebeklerini gördüğümde içimde ne olduğunu bilemediğim ama hep aradığım şeyi bulmuş olmanın sevincini yaşadım. Hiç vakit kaybetmeden randevu alıp görüşmek ve beni öğrencisi olarak kabul edip edemeyeceğini öğrenmek üzere Kadıköy Kantarcı Semtindeki evine gittim. O gün yaşadığım heyecanı hiç unutmuyorum. Bahçe içinde, iki katlı güzel bir evde eşiyle yaşıyorlardı.
Daha sonraki haftalarda olduğu gibi, onu kanepesine gömülmüş, ince çerçeveli gözlüğü gözünde, ak saçlı başı yaptığı işin üstüne eğilmiş, çalışırken buldum. Önündeki masanın üzerinde içinde aletlerinin, malzemelerinin, yeni başladığı bebeğin kolları, bacakları ve daha bir sürü teferruatın bulunduğu tezgah dikkatimi çekti. Beni güler yüzle buyur etti. Orada olduğumdan memnuniyet duyduğumu ifade eden sözler söyledikten sonra ‘yanıma otur, dikkatlice seyret, eğer hoşuna giderse haftaya malzemelerini alır, derse başlarsın, inşallah devamlı bir talebe olursun’ dedi. İleriki yıllarda sanırım Hocamın arzusunu yerine getirmiş oldum.
Onun ellerini hayranlıkla seyrederken içimde, yeni mezun olduğum Arnavutköy Amerikan Kız Koleji (Robert Koleji)’nde Amerikalı bir öğretmenimizin açtığı hobi kursunda öğrendiğimiz üç boyutlu insan figürlerini yaparken içimde hissettiğim coşkuyu yaşadım. Orada ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum ama ayrılırken ‘Ben bu işi yapabilirim’ diye düşündüğümü çok iyi biliyorum.
Evimiz Cihangir’deydi. Yolda hep, bu kadar yaşlı birinin bu denli ince işi nasıl yapabildiğini şaşkınlıkla düşündüm. Fakat her hafta derse gittiğimde onu daha genç buluyordum, sohbet ettikçe sanatına, bilgisine, tecrübelerine ve yaşadığı hayat mücadelesine hayran kalıyordum.
Çağdaş ve yaratıcı kişiliğiyle etrafına enerji dağıtan hocamın yanından ayrıldığımda bir an evvel eve varıp çalışmaya başlamak için sabırsızlanıyordum. Zaman içinde sanki akran iki arkadaş gibi olmuştuk. Beraber sergilere, konferanslara gidiyorduk.
1955 yılında Spor Sergi Sarayında açılan Uluslararası Bebek Sergisi’ne katıldık. En çok ilgi gören ve beğenilen vitrinler bizimkilerdi. Aynı yılın sonunda Beyoğlu’ndaki Amerikan Haberler Merkezinde açtığım ilk kişisel sergimi gezerken, hocam da benim kadar heyecanlıydı. Bana; ‘Nimet, artık gözüm arkamda kalmayacak. Elimi sana veriyorum, benden sonra bu sanatı sen yaşatacaksın’ dedi.
Yıllardır Türkiye’de ve dünyada sergiler, söyleşiler, dia gösterileri, röportajlar, internet programları yaparak bu misyonu sürdürmekteyim. Ayrıca Halk Evleri Merkezlerinde, Derneklerde, evimde onlarca kişiye ders verdim. Fakat maalesef karşıma ‘devamlı bir talebe’ çıkmadı, üzgünüm.
Birkaç yıl sonra, bir sohbet esnasında Hocam birlikte bir atölye açmayı teklif etti. ‘Benim tecrübem, senin emeğin ile bunu yapabiliriz’ dedi. Fakat ben, ne iş ne de ticaret konusunda hiç bilgim ve deneyimim olmadığı için cesaret edemedim. Ama bu teklif, yıllar içinde bana cesaret gücü vermiş olacak ki 1960 yılında İstiklal Caddesi’ndeki Elif Bebek Atölyesini açtım. Zehra Müfit Saner 1956 yılında aramızdan ayrılmıştı. O yoktu ama ben onun dileğini yerine getirmiş olmaktan çok mutluydum.
Hobi olarak başladığım bu uğraşın bana bunca geniş ve renkli ufuklar açacağını ve bir bakıma hayatımı yönlendireceğini hiç düşünmemiştim. Hocam Zehra Müfit Saner’in benim hayatımdaki yeri çok kıymetli ve önemli demekte haklıyım değil mi?”

BİLGİ İÇİN
kitrebebekyaraticisi@gmail.com


Zehra Müfit Saner, Gençlik Yılları.

Zehra Müfit Saner Öğrencileri ile Birlikte.

Zehra Müfit Saner Ankara Akşam Kız Sanat Okulundaki Atölyesinde Öğrencileri ile Birlikte.

Zehra Müfit Saner Ankara Akşam Kız Sanat Okulundaki Atölyesinde Öğrencilerine Zeybek Motifleri Hakkında Bilgi Veriyor.

Zehra Müfit Saner'in Bir Öğrencisi Zeybek Figürleri ile.

Zehra Müfit Saner.

Dr. Mustafa Sedat Belger, solda Melahat (Omayer), sağda F. Avniye Belger ve ortada Zehra Müfit Saner.

Zehra Müfit Saner, “Celile Hanım Portresi”, karton üzerine boya kalemi.

Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi).

Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi).

Zehra Müfit Saner bebeği, Oğlu Ahmet Ferit Saner Bey’in evinde bulunuyordu. (Fotoğraf: Nimet Sanlıman arşivi).

Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figür, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamuru, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.

Yaşlı kadın ve köpek figürü Zehra Müfit Saner’den dersler alan Sayın Rahmi M. Koç ve ablası Semahat Arsel tarafından 1938 yılında yapılmıştır, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner bebeği 1, Ahmet Omayer Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner bebeği 2, Ahmet Omayer Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner bebeği, Rıza Omayer Koleksiyonu.

Zehra Müfit Saner bebeği, Uğur Belger Koleksiyonu, 15x15x15 cm.


3 yorum:

  1. Çok faydalı bir yazı, Teşekkürler..

    YanıtlaSil
  2. Hocanıza değer verip ince ayrıntılarla çok faydalı bir yazı hazırlamışsınız, çok teşekkürler. Soy ağacında Ahmet Ferit Bey'in oğlu Ahmed Müfid Saner'in Doruk Saner isminde bir oğlu oldu, ben Ahmed Müfid Saner'in eşiyim. Zehra Hanım hakkında bu kadar detay öğrenmek beni çok mutlu etti, emeğinize, yüreğinize sağlık. Sevgi ve selamlarımla

    YanıtlaSil